11 Şubat 2010 Perşembe

Farketmeden

"Buralardan çırılçıplak, koşarak kaçmak istiyorum" - Ali Kırkar

Belki bu sözü bütün yazının yerine geçebilir ama yine de yazacağım.

***

Sene 2002'de ben hayata gerçekten gözlerini açmaya yeni başlamış, 12 yaşında bir çocuktum. Liseye başlayacağım zamanlarda okulu gezerken karşılaştığım bir İngilizce hocasının "What - is - your - name?" cümlesini tane tane, gözleri ile burnumun arasında 10 santim kalacak kadar eğilerek söyleyişi ve benim bu cümleye 10 saniye sonra "May neym is Kadir" diyebilişim gün gibi aklımda.

Orada dört sene geçirdim. Dört dolu, yatılı sene. O dört sene süresince şimdi olduğumdan daha düzgün bir insandım. O dört senede her sabah düzenli uyanışım, çocuk sevgilerim, taze beynim kaldı. Şimdi hala her şeyi paylaşmasını bilirim. Anlamayı ve anlaşılmayı severim. Sorular sorabilirim. O zamanlara borçluyum.

Dört senenin sonunda akademik başarının o kadar da önemli olmadığına, sanata, ve aşka inanmıştım. Matematiğimin kuvvetli olmaması sebebiyle de değil üstelik. Fakat, dördüncü sene, gitme mevsiminin gelmesine çeyrek kala, bozuldum ben. Bir parçam yerinden oynamış, bir tahtam eksilmiş olacak. Aşık oldum, berbat ettim. O zamanlar gitmek istediğimi sandığım yerlere gidemedim.

***

"Biz büyüdük ve kirlendi dünya." - Murathan Mungan

Ve hayat durmadı tabi ben durup düşüneyim diye. Bir kum saati daha çevrildi. Ben yine yola düştüm. Bu sefer daha büyük bi yerde, daha büyük kavgaların olmasının bekleneceği bi yerdeydim. Ben de büyümüştüm, sorun olmamalıydı.

Para ile tanıştım önce. Karnımı doyurmak için para ödemem gerektiğini ansiklopedide okumuşum gibi biliyordum sadece. Zenginlerin nasıl zengin olduklarını bildiğim gibi aynen. Ya da ruhsuzların nasıl ruhsuz olduklarını. Ya da aşksız, sanatsız, hayasız bir dünyada yaşamayı. Ya da vazgeçmeyi.

Sonra esrar ile tanıştım. Tam gerekli olduğunu düşüneceğim zamanda buluverdi beni. Böyle şeyler insana rastgeliyor galiba. Bir acayip akşam Beyoğlu'nda, tiyatro klübü ile gittiğimiz iğrenç özel tiyatro gösterisinin ikinci yarısına girmeyip, tiyatronun önünde bir köşede tüttürdüm ilk cigarayı. Yeşil dumanlar ciğerimden üç sene eksik olmadı. Önce zevkine içtik, herkes az içiciydi. Herkes ben o kadar içmiyorumcu, herkes bir şey olmaz bundancıydı. Sonra herkes yavaş yavaş çekildi. Ben çekilemedim. Ben içine çekildim. Ben vazgeçtim.

Bir zamanlar örnek öğrenci olan ben, "26 yaşında Türkiye'nin en genç profesörü olmayı hedefliyor" başlıklarıyla gazetelere ikinci sayfalardan taşınmış ben, vazgeçtim. Erken yorulmuştum. Erken bıkmıştım. Giderek akademiden düşüyordum, farkında olmadım çoğu zaman. Çevrem daralıyordu. Esrar içtiklerim dışında kimsem kalmadı. Bursumu kaybedecek, okuldan ayrılacak, hayattan toptan vazgeçecek duruma geldim. Çember daralıyordu.

Hepsi sevdiğim kızı aldattığım için duyduğum suçluluğun depresyonu yüzünden mi oldu?

"Madness, as you know, is like gravity. All it takes is a little push.." - Joker

***

İki zıt uçtan kurtulamayan bir kişiliğim. Örneğin, çok güzel bi evim olsun diye de hayal kuruyorum, hayatım boyunca durmadan gezmek de istiyorum. Benim hayatım bunlardan ibaret. Kendimle uğraşım hiç bitmeyecek. Şizofreniye kadar yolum var.

Yakın zamana kadar bir sevgilim ve belki de mutlu, düzgün bir hayata giden bir yolum da vardı. O yoldan sürüldüm.

Diyor ki benim beklediğim farklı şeyler, ben ...

Gücüm yok artık bunları tekrar yazmaya. İtiraf ediyorum, bu yazıya başlarken sana inceden inceye mektup yazar gibi yapmaktı amacım. Yani bunu böyle yaparak kimi kandıracaksam kendimden başka. Bir de böyle yapınca farkedilmek gibi bir his de uyanıyor ya içimde, ona kapılıyorum.

Ben hayatını güzelce boklamış ve sıvamış bir adamım. Üniversiteyi bitirmeye beş kaldı. Herkesin sorduğu soru aşağı yukarı belli: 'Eee, şimdi master mı askerlik mi iş mi Kadir'cim?'. Benim cevabım da belli: 'Valla işte master'a başvuru yapıyorum, bakalım, o olursa devam ederim. İşte olmadı belki askerliği çıkarayım aradan diyorum. Ya da güzel bi iş olursa neden olmasın?'.

Halbuki hiçbiri değil istediğim. İstediğim kolay bir yol bulup, kafayı çalıştırıp, para yapmak ve gitmek. Yollara düşmek. Ya da sadece yollara düşmek. E sorsan istemiyor musun bir evin olsun, bir yuvan, çocukların, karın? Her şeyden çok istiyorum. Diyeceksin nasıl olacak ki aynı anda? Bilmem, bilemiyorum da böyle oluyorum zaten. Her şeyi istiyorum.

Benim zıtlıklarım hep hayatta beni en çok zorlayanlar oldu. Bir cümlenin başını sonuna zıt ediyorum yeri geldiğinde. Az önceki paragrafın başı ile sonu çok açık bir örnek olmuştur zaten.

Ben bazen her şeye ters, bazen her şeye düzüm. Bazen buradayım, bazen değilim. Bazen isterim, bazen istemem. Genelde uzun süreli kararlar veremem. Cümlelerimin çoğu birden çok yöne çekilebilir türdendir. Hayata bakışım ışık hızıyla değişebilir. Birgün bir insandan nefret edebilir, öbür gün onda güzel bir yön bulup sevebilirim.

Yalnız ben aşkın kişiye ait olduğunu bilirim. Aşk bir hediyedir sevenden sevilene. Aşk seçilmez, aşk seçer. Benim içimdeki aşk seni seçti. Seni koklamayı, yanında ...

Yazamıyorum. Çünkü çekiniyorum. Bilemiyorum ne yazayım. Benim olmanı istiyorum. Benim için aynı şeyi düşünmeni, senin de beni istemeni istiyorum. Bana bahanelerle değil, umutla gelmeni istiyorum. Bazı şeyler sadece severek çözülmez yalanını söylemeyi kesmeni istiyorum. Ya beni sevmediğini söyle, ya beni tekrar al kapından içeri istiyorum.

Ben ne istediğimi de tam bilmiyorum nasıl isteyeceğimi de. Seni haklı da buluyorum haksız da. Kendimi açıklayabildiğimi hissediyorum bazen. ama bazen bi şey anlatamadığımı düşünüyorum. Senden vazgeçmeye hazırdım tatilin başında. Yapamadım ya da yapmadım, bilmiyorum. Şimdi
ben ne diyeyim ki ne olsun?

Benim depresyonlarımı paylaş, bana destek ol diyemem. Çekinmeyi bilen kimse kimseye diyemez de. Sen bazen diyorsun ya, ben sana o kadar dested oldum, ölücem kanser oldum dedin, beni üzdün, tükettin bi hafta diye. Ben diyecek bir şey bulamıyorum hiç ona. Eğer böyle başıma kakacaktıysan beni bıraksaydın o halde madem. Neden bunlar başıma kakılıyor ki? Bir sevgilinin bir sevgiliye yapacağı şeyler değil mi bunlar? Bunlar beklenen yükümlülükler değil mi? Öte yandan benim buna verdiğim karşılık, ben de sana destek oldum zamanı geldiğinde oluyor. Ama bunu hemen geçiveriyoruz tartışmada. Çünkü o kadar çok şey var ki tartışacak, benim suçum olan..

Ben sana sadece bir kavgamızda sert konuştum. Ondan sonra da yokuşa sürüklendik zaten. Neden ki? Neden ben alttan almasını hep biliyorum ama ben bir şeyler söyleyince olmuyor hiç? Yani bir insan evladı hiçbir konuda mı haklı olamaz yahu? Ben pısırık kadınlardan hoşlanmam. Ama gelgelelim dominant ve kulak vermeyen insanlardan da nefret ederim. Bizim tartışmalarımızda ben genel olarak haklı değilim ve peşinde koşuyorum. Bir yerde bazen bana öyle geliyor ki sen artık benimle tartışmaktan da, benimle ilgilenmekten de, benimle konuşmaktan da bıkmışsın. Ve bana böyle geldikçe üzülüyorum. Boşa kürek çekiyorum galiba diyorum. Biz orta yol bulamayacağız çünkü bana hak vermiyor diyorum.

***

Hiçbir şeyden korkmuyorum ölmekten korktuğum kadar. Nasıl olur ölmek diye düşünüyorum bazen. Öldükten sonra bir şey hissetmeyeceğimize göre ölürken ne kadar acısız ve heyecansız gidiyorsak o kadar güzel olmalı ölüm. Farketmeden. Uykunda ölmek örneğin. Öldüğünü dahi farketmeden. Sonunu bilmeden. Yani bir bakıma sonu olmadan. Gibi.

Geride iz bırakmak istiyorum. Çocuklar, torunlar, şarkılar, hikayeler. Kağıt mendili bile katlayıp birkaç kere burnumuzu siliyoruz ama biricik hayatımız bir kere. Her gün bir kere. Her insan bir kere geçiyor.

Bana küçükken söylemediler diye mi böyle oldum, bilmem ki. Beni nedense çok şaşırtıyor ölüm. Kimsenin bilmediği, tecrübe eden birini duymadığımız, meşhur 'ölüm'. Öleceğiz bir gün be, çürüyecek bedenimiz, ruhumuz yok olacak. Şuur kalmayacak.

Yok olacağız.

İşte bu yüzden ben vazgeçemiyorum sevdiklerimden. Uzaklaştığımda üzülüyorum. Senden böylesine kopmak istemiyorum. Öleceğim çünkü bir gün. Bütün fırsatlarım ölecek, bütün anılarım bitecek. Ölmekten nasıl korkuyorsam, bitmemizden de öyle korkuyorum. Ama ölümü nasıl farketmeden yaşamaksa hayalim, işte bu yüzden

eğer bir aşk bitecekse
ölüm gibi aniden bitirmeliyim.
bittiğini farketmeden.

***

"All you need is love.." - John Lennon

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

buyrun